Küçük bir İtalyan kasabasındayım, zengin çiftler köşedeki restorantta dans ediyor, çocuklar koşuyorlar, ben de karanlık bir parkta oturarak yazıyorum. Buraya nasıl vardım, kendimi nasıl burada buldum; bunun üzerine düşünüyorum. Biraz geriden, Fas’ın ikinci yarısından itibaren anlatmaya devam edeyim. Marakeş’e giden bir trende karşılaştığım kadın ve onun çok tatlı arkadaşlarıyla Marakeş’in yeraltı sayılabilecek yerlerinden birinde geceyi geçirdim. Kendime gelmem bir gün sürdü. Ertesi gün ise Sahra Çölüne gitmek için yola çıktım. Atlas Dağlarından, Afrika’nın içinden saatler boyunca güneye gittik. Durarak gittiğimiz için ikinci gün Cezayir sınırında Merzouga Sahra çölüne vardık. Çölden develerle geçerek bedevilerin ana kampına vardık. O geceyi Sahra Çölünde yıldızlara bakarak geçirdim. Kum tepelerine tırmandım, tepelerden çıplak aşağıya kaydım. Çöl seni değiştirir demişti, bir Faslı arkadaşım. Çölün sahip olduğu başka bir şey var. Derin bir sessizlik ve sonsuzluk. Bir şeyler içinde kaybolmuş ama her zaman yolunu bulabileceğin bir sesi var. İnanılmazdı, hayatımda unutmayacağım günlerden biri. Devenin üzerinde kum tepelerinden geçerken, buraya nasil geldim. Bütün hayatim beni nasıl buraya getirdi, bunları düşünüp duruyordum. Keyiften cildiriyordum. Çöl maddenin son hali gibiydi. Her şey ufalanmış ve kaybolmaya hazır bekliyordu. Kum fırtınaları, bütün vücutlarını kaplayan şeylerle yürüyen bedeviler. Çöl insanları gece elle çalınan davullarla yerel bir müzik çaldılar. Sonra biri gelip davulu bana verdi. Sen bunu çalabilirsin, der gibi bakarak. Alman bir çocukla beraber çift davulla bir şeyler çaldık. Hic ışık yoktu. Hepsi içimizdeydi. Sonra orada tanıştığım yari Hollandalı yari Faslı bir kızla sessiz bir yere gittim. Çölü dinlemek için. Orada konuşurken bir yerde şöyle söyledim.
“Bazen sonsuzluk bize ilham verir veya onun içinde kendimizi güvende hissederiz, belki de yakınsayan ruhlarımız kendini rahat hisseder. Tam olarak burada öyle hissediyorum.” Sahra çölünde çıplak yatmış konuşuyordum. Çölde Çay filminin sonunda şöyle der, dedim ve filmin müthiş sountrackını açtım. Müzik çölün bütünlüğüyle birleşti ve kumun içinde eridi. O an hep orada kaldı, sonsuza dek.
“Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için, hayat hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Ama hiçbir şey çok tekrarlamaz kendini. Aslında çok az tekrarlar. Çocukluğunuzun bir öğleden sonrasını, öyle ki, hayatınızı onsuz düşünemediğiniz, sizi derinden etkilemiş bir öğleden sonrayı, daha kaç kez anımsayabilirsiniz ki? Belki dört, beş kez daha. Belki o kadar bile değil. Dolunayın çıkışını daha kaç kez izleyebileceksiniz? Belki yirmi. ama yine de, her şey sonsuzmuş gibi gelir.”
Herkes uyuduktan sonra Iki küçük cocuk gibi yıldızlara bakarak şekiller çizdik. Guzel bir kizdi ama benim icin biraz küçüktü sanırım. Bir kadından ziyade vaktimin hepsini çölü anlamaya ve onunla olmaya vermek istedim.
Ertesi gün develerle geri döndük. Sonra Marakeş’e döndük. O gün Italya’ya hayatimda buldugum en ucuz biletlerden birini buldum. Son parami da o bilete vererek Bologna’ya geldim. İçtiğim yuzlerce Fas çayını, muthis insanlari, çölü ve Afrika’yı geride bırakarak.
Bologna’dan ilerleyerek küçük bir Italyan kasabasına geldim. Buranın yakınında bir komune katilmaya çalışıyorum. Para yok. Hastalandım. Elli derece Fastan sonra burası cok soguk benim için. Kasabanin terk edilmis bir yerinde cadir kurdum orada kalıyorum. Bir Italyan kadin Nene bana yarim ediyor. Dunyadaki en guzel insanlardan. Epey zamandir duş almadim. Ama artik uzerime yapisan kum, bitki veya herneyse bana gezegene daha bağlı daha iletişimde hissettiriyor. Ayakkabi kullanmamaya başladım. Yapabildigim çoğu yerde ayakkabısız dolaşıyorum.
Buraya gelmek yerine Senegal’e gidecektim ama Fas’ta yaptirilan aşılar çok pahalıydı. Sonraya kaldı. Geride ne olduğu, ne kadar boktan bir yerde kaldığım, hastalıktan kırılmam umrumda degil. Hayatimin en manyak yolculugunda, en cildirdığım kafaya ulaştım. Komune katilip dağlarda bir hafta onlarla yaşayacağım sonra da bir sekilde geri donmeye çalışacağım.
Kumlar, taşlar ve nehirler içinde dünyaya bağlı, insanlıktan yalinlasarak; sona doğru gidiyorum.
Hayat bütün mümkünlerin, butun gülümselerin, bütün sonların ve aşkın ötesinde butun coşkusuyla ve bilinmezliğiyle sürüyor. Ben de Italyan’lara selam verip kasabanın içine ve sonra da burada bulduğum nehre doğru gidiyorum.