Kuzey Atlantik Okyanusu’na bir taş attım ve bütün dünya sonsuza dek değişti.
Bir kutup kuşu önümde konuştu, dört saat boyunca bir yolda oturdum, dünyanın en güzel dağları arasından geçtim, gezegen yavaşladı.
Şu an Izlanda’da bati fiyortları olarak adlandırılan bölgede bütün fiyortları otostopla gectikten sonra bu fiyortlarin guney batı yakasında yer alan bir kasabadayım. Çadırın içinde oturup tavanında kalan kumlara bakıyorum. Bu bana dört beş gün önce neler yaşadığımı hatırlatıyor. Kendimi nasil burada bulduğumu ve nasıl hayatta kaldığımı anlatacağım.
Bes gun once çantamı toplayıp adanın yasam olmayan ic kesimlerine doğru tek başıma gitmeye karar verdim. Beş, altı günlük yiyecek, kamp ocağı ve soğukla ilgili her koşula hazırlıklı olabilecek ekipmanla birlikte yola koyuldum. İzlanda’nın güney batı kısmından dağlara saldırmaya başladım. Dört gece dağlarda kaldım ve hayatımın en garip, ürkütücü, ölüme yakın, sonra gozlemleyince bir o kadar da muhteşem günlerini geçirdim. Dağlardan adanın içlerine doğru gitmeye basladığımdan itibaren yağmur yağmaya başladı. Ben yükseldiķçe yagmur siddetlendi. Izlanda daglarinda bin bes yuz metreyi gormek, alplerin zirvesine yaklasmak ile ayni etkiye sahip. Ben de bu yuksekliklere geldigimde yagmur damlalarla beni dövmeye baslamisti. Bu yukseklige gelmeden bir gece oncesinde ise o kadar yagmur yagdi ki bir yere cadir kurdum ama durumumun iyiye gitmedigini biliyordum. Cadiri iyiyce gerdim. Önümde şelale gibi bir nehir akiyor. Kutup tilkileri geziniyorlar. Yagmur cadiri dövüyor. Canta ve ben tamemen yağmurluklarla örtülüyüz ama cantayi acmamla birlikte korku beni yakaladi. Her şey islak. Her tekil kiyafet islanmisti. Uyku tulumu bile biraz islakti. Dagcilikta iki kural var temelde. Sicak kal, kuru kal. Bende ikisi de yoktu. Islak kiyafetler vucut sicakligimi çekiyordu. Hava zaten sifir derecenin altinda. Nasil hayatta kalacagimi dusundum. Cadirin icinde ocagi yaktim. Isinmaya calistim. Coraplarimi kurutmaya calistim. Bazı anlar vardır, geri dönüşü olmayacağını bildiğiniz. Bu da onlardan biriydi. Kismen kuru kiyafetleri giyip uyku tulumuna girdim. Vucut sicakligimin iceride onlari kurutacagini biliyordum. O geceyi öyle atlattim. Ama daha yükseğe ciktigimda her şey daha da kötüleşti. Canta yagmurdan yirmi beş kilo oldu. Artik tasiyamaz hale geldim. Bir yerde durup sinirden taşları kirdigimi hatırlıyorum. Bes metre onumu goremeyecek kadar sert bir sisin icinde yürüyordum. Iki gun boyunca. Tirmanamiyordum cantayla. Esyalarimi birakiyordum hafiflemek icin, ama islemedi. Dördüncü günün gecesinde dönmeye karar verdim. Çok fazla ilerlediğimden geri donmem de cok zor oldu. Cok zor bir karardi ama beni su an okuyorsaniz o karar sayesindedir. O gece muhtemelen son gücümü harcayip tamamen islak uyku tulumuyla sabahi gormeyecektim. Buzullara kadar gittim. Volkanların kenarindan yürüdüm. Dağların ve yabanin içindeydim. Gezegenin olusumundan beri ayak basilmayan topraklardan geçtim. Ama daha önemlisi, daha da adam oldum. Olümle yüzleşmek ve onu tek başına karşılamak, daha doğrusu bunu yapabilmek beni memnun etti.
Hayatta bundan sonra beni herhangi bir seyin mental olarak zorlayacagini tahmin etmiyorum.
Sonra geri dönüp düşünmeye başladım, vucudumu tamamen tukettigim icin bir bucuk gun sadece yattim. Sonra da otostopla bir gunde yedi yüz kilometre yaparak kutup dairesinin icine adanin en kuzeyine geldim. En güzel yeşilden ve renkli dağlardan uçtum. Biraz önce de Avrupa kıtasının en bati noktasindan geçtim. Burada dunyanin en guzel fiyortlari icindeyim. Güneş batiyor.
Bugün bir yolda dort saat bekledim. Atlantik okyanusuna bir taş attim ve bir dua yazdim. Çünkü otobanda oturmak beni bir keşişe dönüştürdü.
“Bütün dalgaların en ulaşılmaz köşelere ulassin
Dağlardaki gölgeler insanları sararken onlara yol da olsun.
En umutsuz anlarda herkes etrafinda mor çiçekler görsün
Rüzgar her zaman beni gideceğim yere yürütsün.”
Beklemek yol içimizde sürdükçe beklemek değildir. Dağlar birbirine yaklaştıkça gölgeler artar. Güvende hissettigimiz kadar guvendeyizdir. Derin bir dip yok veya hiçbir şey bir zirve değil. Nefes almak kiymetli. Dünyanin her toprağı esrarengiz. Yontuldum ve sertleştim. Artik kırılabilirim ama ufalanmam. Parcalanabilirim ama erimem. Daha sert daha canliyim.
Burada oturup düşünüyorum. Gezegen yavaşlıyor. Kendi sınırlarıma ve butun sonsuzluğa doğru gidiyorum. Artik her yer evim.
Tekrar dağlara gideceğim yeterli gücü bulursam ya da yolun beni taşıdığı yere yürüyeceğim.
Sonuna kadar gitmekten korkmayın. Benim yaptigim gibi dünyanın bittiği yere kadar gidin, ama canli kalin.
Yerliler adanin bu bolgesinin dünyanın en eski topragi oldugunu söylüyorlar.
Dunyanin diger ucundan, gezegenin baslangicindan sevgilerimle.