Soluk Mavi Nokta

11 Kasım 2015

Hala Istanbul’dayım. Her şeye ara verdiğim bu zaman diliminde ders falan çalışıyorum, sınavlara giriyorum. Her şey çok yoğun. Yine doktor oluyorum sanırım. Buralarda uzun süre kalmayacağım A Tea With 10.000 People için ‘gerçek’ yola çıkma hikayesi başlamaya yakın.
Bizler -şehirde- varmak için koşarken ve sürekli elde etmek için çalışırken; kaçırıyoruz. Bir çok ayrıntıyı atlıyoruz. Fark edemiyoruz.
“Hiç kimsenin vakti yok, durup küçük şeyleri anlamaya”

Kendimizi küçülttükçe güvendeyiz. Tek bir odada yaşarken, yarın işe giderken hangi şarkıyı dinleyeceğimizi düşünürken, uyurken nerede olduğunu bildiğimiz bir kadın için endişelenirken güvendeyiz. Biz, ‘rahatlık alanı’mızı asla geçemeyiz çünkü dışarıda ne olduğunu bilmiyoruz. Ve bundan ölümüne korkuyoruz.

“Burası dünya, burası bu kadar işte.”

Bazen bu kadar. Bazen değil. Sen çarkı döndürürken hiçbir şeyin farkına varamıyorsun, zaten çarkın dışında başkaları var. Görmeye boyun yetmeyebilir ama düşünebilirsin. Bu seni rahatsız edecektir, bu rahatsızlık senin ‘rahatlık alanı’na kaçma nedenindir. Bırak hayatta birkaç şey de seni rahatsız etsin.

Ey insanoğlu, ey varoluş. Ne olursa olsun, bir gezegende yaşadığını unutma. Bu varlık alanı senin evin ve işin arasındaki yoldan, Kadıköy – Beşiktaş vapurundan ve gördüğün güneşi normalleştirmenden bile daha büyüktür. Bunu unutursan samimiyetsizce yok olursun. Oysa samimi bir kaybediş, farkına varmadan büyüyen bir ormandan çok daha yücedir.

Cumadan sonra biraz vaktim olacak, buluşmalar için attığınız mesajlara cevap vereceğim ve belki bir toplu buluşma oluşturabilirim.

Avustralya’ya gitmeyi düşünüyorum oradan Yeni Zelanda’ya veya Ispanya, Fas’a, Güney Afrika’ya. Tabi ki param yok. Okulu bir kenara bırakıyorum. Sadece müziği bir kenara bırakamıyorum onunla ilgili bir karara varacağım. Gerçek bir hikaye yaratmaya doğru uzuyorum. Daha da önemlisi artık bunu istiyorum.

Pencereler. Işığın gireceği yerleri kapatmayın. Ve izini sürün yolun, her nereye varacaksa bundan korkmayın.

En önemlisi deneyimdir. Yaşamaktan bahsediyorum. İnce, sert ve boyunca akan bir su oluğuna düşen göz küreleri gibi.

“O kadar güzelsin ki yağmur başladı.”

Bundan sonra böyle bir şey yazdığımda muhtemelen bir haber vereceğim ya da hepinize eyvallah diyeceğim gitmeden. Adam gibi adamlar, yüce kadınlarsınız. Çoğunuzla tanışmadık henüz ama birbirimizi tanıyoruz.
Şimdilik ay ışığının ve bir şaman dansının ritmik nefesi üzerinize olsun.

A Tea With 10.000 People’a ve üzerinde yaşadığımız bu soluk mavi noktaya!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir