Yarımküre Soğurken: Ukrayna Günlükleri #1

| Yolda


2 Ocak 2016

Bunları bir ressamın masasında, eski bir evde kendimi ısıtmaya çalışırken yazıyorum. Pencerenin dışındaki mezarlığa benzeyen bahçeyi izliyorum. Masadaki büyüteç ve kalemleri yontmaya yarayan bıçak loş ışıkta oraya özenle yerleştirilmiş gibi gözüküyor. Hava -14 derece.

Dün uçakta bütün yolculukta uyuduktan sonra buraya vardım. Havaalanında projeyi duyup beni almak isteyen Maxym ile tanıştık ve varmaya çalıştığım yere gitmek için otobüs beklemeye başladık. Otobüs beklerken bir sürü şey üzerine konuştuk, şakalaştık. Lanet otobüsün gelmeyeceğini anladığımız zaman yarım saat kadar yürüyüp baska bir otobüs yakalamaya çalışmamızı önerdi. Hava eksi 11 derece her yer buz. Bir ara kayıp düşüyordum ki son anda tutundum. Sırtımdaki çantayla çok uzun mesafe kayabilirdim. Hala canlıyım. Maxym ile kaybolup dursak da sonunda Ikinci Dünya Savaşı’ndan kalan bir otobüse binip biraz gittik. O otobüste şöyle bir konuşmaya geçti aramızda.

“Maxym, nasıl hissediyorum biliyor musun? Eski bir filmde gibi. Etrafına dönüp baksana. Dostum ikinci dünya savaşında gibiyiz. Bütün arkamızda kalan binalar yoksul görünümlü insanlar ve bu koku. Sovyetler buraya geliyor gibi. Yıl 50’lilerin fazlası değil.”

Maxym çok naif, iyi bir adam. Kafasını tamamen saran beresi ve ince ayakkabılarıyla gezegenin güzel bir seçimi. Beni kaç kez yanlış otobüse bindirse de hiçbirinde paramı ödetmedi. Ağaçlarla ilgili bir şeyler yapıyormuş hayatında, sanatçıyım; dedi.

Uzun yol gittikten sonra sonunda kalacak yeri buldum. Bir ailenin yanında kalıyorum. Kapıdan Andy aldı beni. Önceki geceden kalan bir partiden çılgına dönmüş haldeydi. Yeni uyanmıştı, saat aksam yedi gibi bir şeydi. Tek söylediği,

“Çılgındı dostum, hiç böyle bir sey görmemiştim.”

Eşi Dinka ile tanıştım. Muhteşem insanlar. Burada soğuk haricinde her şey yolunda. Dışarıda kendimi sıcak tutmakta zorlanıyorum. Hepimizin ortak kanıya vardığımız an şu ortaya çıktı.

“Ukrayna’ya gelmek için harika bir zaman.

Andy ile oturup müzikten, hippilerden, partiden konuştuk. Kırım Rusların eline  geçince bütün varlığını bırakıp buraya gelmiş. Çocuk kitaplarını resimleyip çok küçük paralar kazanıyor.

“Sıfırdan başlamak, tekrar genç olmak gibi.”

Çılgın birçok şey oldu tabi ki Andy bana Avusturyalı olduğunu söylediği bir içki uzattı. Cok eski bir şişe. “Iç” diyince bir yudum aldım ve hayatımda hiçbir şey beni bu kadar yakmamıştı. Bütün hücrelerim sıcaktı. Oh, tam anlamıyla delice bir şeydi!

Andy ile uzun bir yürüyüşe çıkıp epey donduk. Bana garip yerleri eski hippi sokağını ve Ukrayna’nın yeraltını gösterdi. Kahve madeni bile gördüm. Sonra bir jazz konseri yakaladık ama şehir yeni yılı kutluyor her yer inanılmaz kalabalık.

Burada bana bir sürü yemek verdiler. Çok harika insanlar, ben de onların fotoğraflarını çekip projeden bahsettim.

Pianist filmi gibi bir hayat yaşanıyor burada. Yanımda çok az para var. Umarım Sovyetler beni montumdan dolayı Alman sanmazlar. Hayat soğuyor ve ısınıyor. Bugün gidip birçok fotoğraf çektim ama parmaklarımı hissetmeyince bıraktım. Polonya’ya otostopla nasıl gideceğimi düşünüp duruyorum. Tekrar yol beni sarıyor. Birazdan dışarı çıkıp gecenin tadına bakacağım.

Soğuk ama kuzey samimiyetiyle; yoksul ama huzurlu bir toprak parçasından, gezegene bırakıyorum bunu.

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir