18 Ağustos 2017
Her şey hareket ediyor. Peki biz nereye doğru gidiyoruz? Yaşam çemberi döngüsünü sürdürüyor. Doğum ve ölüm. Bitiş ve başlangıç. Sonsuz bir hareket var. Bizim adımlarımız nereye varıyor?
Size hikayemin bir eşek arısıyla kesiştiği eşsiz yolculuğu anlatacağım. Şu an Kırgizistan’da bir köy evinde yatağa uzanmış yazıyorum. Ülkenin güneybatısındayım. Özbekistan sınırına yakınım. Oldukça hastayım.
-Hastalıklar insana çok şey öğretiyor, aslında her şey insana öğretiyor.-
Orta Asya maceramın sonuna doğru geliyorum. Buradan durmaksızın Kazakistan’a doğru ilerleyeceğim. Yarın biraz daha hareket edebilmeyi umuyorum.
Buraya geldiğimde de hastaydım. Bağırsaklarım İtalya ormanlarından sağlam gelmedi. Başkent Bişkek’te gittikçe kötüleşiyordum. Musluk suyu bana iyi gelmemişti. Birkaç gün geçti. Arkadaşımla dağa çıkma zamanı gelmişti ki ben kendimi ne enerjik ne de hareket edebilir hissediyordum. Umutsuz bir haldeydim. Gerçekten umutsuzdum. O gün markete gitmek üzere caddeye çıktık. Yürüyordum. Aniden bir eşek arısı gelip ayağımın kenarını soktu. Hiçbir neden yokken. Onu rahatsız bile etmedim. Genelde eşek arısının iğnesinde formik asit vardır. İnanılmaz yakıyor. Yanarak yere çöktüm. Bir alerjim olup olmadığını bilmiyordum o yüzden anafilaksi geçirip geçirmeyeceğimi düşünmeye başladım. Orada oturup birkaç dakika sonra ölüp ölmeyeceğimi düşündüm ve bekledim. Yola çıktıktan sonra, akış büyüyor. İnsan yola dönüşüyor. Ölüm mümkün. Bunu göze almak gerekiyor. Sonra, göründüğü gibi ölmedim. Yalnızca ayağım çok şişti. Eve gidip kendimi tedavi etmeye çalıştım. Ertesi gün ayağım aniden geçmişti ve ayni zamanda hastalık da geçmişti. Bana çok mucizevi geldi bu. Bir mesaj gibiydi. O gün gidip dağa çıktım. Sonra hiç durmadım. Ülkenin doğusuna, en doğusuna gittim. Buyuk Isyk Kul golünü kuzeyden ve güneyden boylu boyunca geçtim. İçinde yüzdüm. Köylerde, ormanlarda kamp yaptım. Kanyonları gördüm. Sonra ülkenin tam ortasına yüce boşluklara doğru ilerledim. 4000 metrede dağ geçitlerinden atla geçtim, saatlerce at sürdüm. Daha önce bir tecrübem yoktu ama sanki hep biliyormuş gibi at ile ilerledim. Büyük göçebe çadırlarında kaldım, yemek yedim, gerçek göçebelerle sohbet ettim. Önümde bir kartal gördüm. Dünyanın en güzel dağ sıralarının içinden geçtim. Ölü göllerde yüzdüm. Büyük deneyimlerden geçtim. Kırgızca, Rusça öğrendim. Türkçe anlattım. Dilsiz güldüm, güldük. Kardeş olduk, sadece insan olduk.
Bin yıllar önce, benimle bağı olduğunu düşündüğüm insanoğlunun yürüdüğü topraklarda yürüdüm. Dağlarda at ile ilerledim, çadırda kımız içtim. -bu pek içebildiğim bir şey değildi.- Göçer oldum, yerli oldum. Yol oldum, yolcu oldum. Eve döndüm. Dağlarda evi buldum.
En sonunda güneye geldim. Özbekistan’ın hemen yanında ünlü Pamir Otobanının üzerindeyim. Orta Asya’da fakirlik, cömertlik ve coşkunun içindeyim. Burada bir Özbek köyündeyim. Sanırım o denli durmadan ilerleyen yoldan sonra vücudum tükendi. Bir anda kendini bıraktı.
İnsan yolda her şeye karışınca her şey oluyor. O zaman ki yokluk da oluyor, korkmuyor pek. Güveniyor. Birleşiyor.
Hepimiz bir yol üzerinde yürüyoruz. Bu yol eşsiz bir yol. Değerli ve karmaşık. Üzerinde olduğunu hissedince çok güçlü. Bir yol bitince diğeri başlıyor, sonu hiçbir zaman görünmüyor. Ve bu da onu heyecan uyandıran bir sonsuzluğa dönüştürüyor. Her doğum ve ölüm ile. Doğum ve ölüm bizi eşitliyor her seferinde.
Bir şerit, yanarak ve arayarak özünü otobanda bekliyor, binlerce yolcunun üzerinden geçişini seyrederken.
Her şey uzaklaşınca ortada bir saf sevgi kalıyor. Yaşam döngüsüne devam ediyor.
Kırgızistan
Ağustos 2017