14 Temmuz 2016
Aslında her şey için bir gün yetiyor. Büyük bir mutluluk yaşamak, ölmek, delirmek, aşık veya kör olmak için. Hepimiz büyük şeylerin gerçekleşmesinin uzun zaman alacağını düşünüyoruz. Hep bir şeylerin büyük adımların arkasından geleceğini düşünüyoruz. Ama aslında bir gün, büyük bir zaman. O adam bir günde delirdi, diğer kadın bir günde aşık oldu ve bir başka adam bir günde kör oldu.
Yine bir İsveç gecesi, burada güzel bir yatak buldum. Hava fena değil. Deftere yaziyordum bir şeyler burada da anlatmak istedim. İyileştim. Bunu da o yüzden yazıyorum. Dört sene yalnız seyahat edince yolda yemek yapmayı, dikiş dikmeyi, bitkilerden ilaç yapmayı, biraz da olsa avlanmayı, doğadan beslenmeyi, normal bir insanı öldürecek soğukta nasıl hayatta kalınacağını, en zor koşullarda bile ateş yakmayı ve daha birçok şeyi öğrendim. Bunları size kimse okulda öğretmiyor ve öğretmeyecek de. Yol hayatın kendisini en sınır deneyimleriyle beraber sunduğundan hayatı olduğu gibi verir, bu can acıtıcı olabilir ama gün sona erdiğinde hep bir şeyler geride kalmış ve bir şeyleri öğrenmiş olursunuz. En azından benim için öyle oldu. Bazen ne kadar şikayet etsem de sonunda benim için güzel ve aydınlık bir yere vardığını artık biliyorum. Hayat basit ve toz pembe değil, bunu eminim çoğunuz biliyorsunuz ama bir balta ne kadar sertse kayanın üzerinde o kadar derin bir iz kalır. Parasız, bilinmeyenlerle dolu ve zor yolculuklar da böyle şeyler. Yolda yontuldukça insan gittikçe netleşir ve sertleşir. Sanat çoğu yerde duyguyu en yoğun haliyle yaşamanızı sağlar, sarsılırsınız. Ben de yolda sarsıldım. Gördüklerim, duyduklarım, öğrendiklerim, deneyimlediklerimle birlikte sarsıldım. Bu kötü bir anlamda değil. Bir süzgeçi sarsmazsanız oradan aşağıya hiçbir şey düşmez.
Konfor arttıkça alışkanlık artar. Bırakın artık rahatlığınızı ve kendinizi rahatsız edilmeye açık hale getirin. En değerli yolculuk kendi sınırlarınıza doğru olandır.
Yarın başkente doğru gidiyorum. Gitmek ne büyük kelime. “Ne zaman geleceksin?” Ne büyük soru.