İspanya Günlükleri #2

| Yolda

11 Ağustos 2015

Burada saat dört buçuk. Yulaf yiyerek aklımdakileri yazmaya çalışıyorum. Akdeniz’in ispanyol kıyılarında geceleyin oturmuş bütün yolculuğun fotoğraflarını incelerken sürekli yeni şeyler farkediyorum. Bunlar herhangi bir olay ya da devinim değil daha çok nokta kadar küçük şeyler. Ve olanlar üzerine düşünürken buluyorum kendimi, sonra ağzımda salak bir sırıtış buluyorum. Anlıyorum ki o sırıtış dünyadaki en önemli gerçeklik. En samimi yansı.
Gozlerimi kisip sokaktan cikardigimda kendimi anliyorum ki kesilen şeyler, aslında kesildiği yerde devam ettiğini saklar. Hiçbir şey ayrık değil. Bizler, yaşayanlar ve ölüler süregelen suların sazlıklara çarptıkları yerlerde buharlaşsak da her zaman o yaprağa dokunduğumuz yerde kalırız. Sonsuz, bir andır. Bu yuzden dostlarım, hiçbirimizin sonsuza kadar yaşamasına gerek yok. Sadece biz her şeyi yanlış adlandırıyoruz ve zaman hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
Evet, yazmadığım günlerde muhtesem olaylar oldu ve muhteşem insanlarla tanıştım ama bugun onlari anlatmayacagim. Kendimi çok iyi hissediyorum. Her şey geride kaldıktan sonra üzerinden suların geçtiği bir yosun kadar sakin ve duru bir akılla düşünüyorum.
Bazen dünyayı dışarıdaki bir koltuktan seyretmek bütün olup biteni hızlı kavramayı sağlıyor. Bundandır ki , bağlarından arınmış bir otostopçu olmak; eğer bir şeyle ovuneceksem bu hayatta, sanırım tektir.
Durup geriye baktigim zaman sunu anliyorum. Benim yolculuğum ulkelere, topraklara ya da yapılara değil daha çok insanlara oldu. Istediğim de buydu. Macera ve anlamak. Gezegenin gerçek yerlisi olmak. Bu gezegende tek değerli sey olan canlılığın farkına daha cok varmak ve insan yaratiminin sinirlarini görmek. Hepimizin unuttuğu bir şey var, ingilizcedeki human being kavramı yani insan olmak. Bunu gerçekten anladığımızı zannetmiyorum ya da tam olarak ne olduğunu kavradigimizi. Ilerleyen hayatlarimizda her şeyin alisilmisligi karsisinda, insan yaratiminin parcasi olarak bunun ne kadar değerli bir şey olduğunu unutuyoruz. Neler yapabilecek kapasitede olduğumuzu, bir hayvandan ne gibi farklarimiz olduğu aklimiza dahi gelmiyor. ‘Insan’ denen şeyin ne kadar gizemli, büyük ve anlaşılması zor bir varlık olduğunu düşünmüyoruz. ‘Insanlarla tanışmaya can atiyorum’ dedigimde çoğu zaman insanlar bana gulmustur veya anlamadiklarini belirtmişlerdir. Ama bir düşünün, sadece kafanizi bir saniye kaldirip düşünün. Sinirlari icinde oldugumuz gezegende insandan önemli ne var? Bu gezegende elde etmeye çalıştığınız şeylerin sonlulugu ve hayatın bunları yan alanlarında sunarken asıl tepsidekini cogunlukla göremeyisimiz üzücü.

 

11825982_786605424786366_929408475232356606_n
Ben, büyük mucadelelerden sonra ‘insan yaratimi’nin bir parcasi olduğumu fark ettim. Ama bunu bütün hücrelerimde fark ettim. Izlanda’daki bir otobanda yürürken bir anda zamanın tamamen durduğunu, rüzgarın kesildiğini ve nefesimin söndüğünü gördüm ve bu sonuç beynimde bir şimsek gibi çaktı. Mutlu oldum. Saf mutluluk, etkisiz, nedensiz ve bağların dışında. Iste evrenin özü o saf mutlulukta saklı. Sonra yanıcı bir heyecan. Yüzümdeki bütün kasların kasildigini ve bağırip kahkaha attigimi hatirliyorum. Yaşama bağlılık ve şükran. Delilik içinde yaşama isteği ve fazlası. Mutlak özgürlük. Kendini dahi reddediş ve ayrılıgin getirdiği ekstra yanıcı yaşama isteği. Beyaz bir ışık.

Alışmayın. Bu dünyadaki en kötü şey alışmaktır.

Yarın bütün yolculukta son günüm gidip yuruyeceğim belki yüzerim biraz. Nerede olduğumuzun bir önemi yok, yolcu her yerdedir.
Dönmek istemiyorum ama şimdilik bir seçeneğim yok. Son günlerde kendimi toparladim, ayni cantayla bir yil daha devam edecek kadar bu tempoya alismistim. Ama sonu olmasaydi güzel de olmazdı.
Aldığım ilhamlar, hayatımın devamini etkileyecek olan tanistigim cok önemli insanlar beni okuldan sonra ya da önce dondurarak kesintisiz bir dünya turu için ikna etti. Otobanda bir çantayla yuruyerek her seyi yapabilecegini bilmek ve ilerideki belirsizlikle gelen sonsuz olasiliklar bütünü kadar hiçbir sey beni heyecanlandirmiyor. Bu yuzden yerleşik hayatta kalamam.
Buraya bir Izlanda otobanında en zorlandığım günlerin birinde asfalta düşen gölgemi koyuyorum. Çünkü hiçbirimiz bir gölgeden büyük değiliz. Yapaylik ve sekilsellik içinde kendimizi insanlara begendirmeye calisirken hiçbirimiz aslinda ne olduğumuzu anlamıyoruz. Hicbirimiz bir gölgeden daha sert, anlamlı ve değerli değiliz. Havaalaninda internet bulursam son bir yaziyla buralarda olacağım. Sosyal medyayı birakmamamda tek etkin olan şey ‘anlat dostum, sen anlattikca ben harekete geçiyorum ilham alıyorum’ diye attiginiz onlarca mesajdir. Yoksa hoslandiğım bir şey değil artık bu tip organizasyonlari kullanmak.
Haydi Eyvallah.

Alaska’dan Kuzey Afrika’ya Arjantinin sıcak topraklarindan Asya’nın ücra sokaklarına kadar kutsallari toplayarak yürümek mümkün!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir